BD Halkla İlişkiler & İn Designer
 
         2010 Miladi yılının bitip 2011 yılının başlamasına az bir zaman kaldı. Ömrümüzden bir yılı daha geride bırakacağız. İşletmeler, özel ve resmi kurumlar, ticaret ile meşgul olanlar bilânçolarını çıkarıp kar ve zarar hesaplarını kontrol edecekler. Bu faaliyetlerin yapılması zaruridir. Bununla beraber genel olarak insanımızın sosyal yönüne baktığımız zaman birtakım yanlışların yapıldığına şahit oluyoruz.     

        Bir senenin sona erip müteakip yılın başlaması Ocak ayından Şubat’a geçiş kadar tabii, sessiz ve sakin olması gerekir. Bu densiz velvele, bu şaşkın telaş, bu manasız ve mantıksız eğlence, bu mübalağalı hazırlık, bu köksüz tatbikat bize yılbaşı karnavalının arkasında bir pislik olduğunu düşündürmelidir artık. En küçük bir  taassuba, peşin hükme ve manasız reaksiyonlara tenezzül etmeden ifade edebiliriz ki :  Yılbaşı gayri milli, gayri İslami, hatta bizde büründüğü kepazelik tabloları delaletiyle gayri insani bir hadisedir. İster batıdan, ister doğudan olsun, aldığımız yahut taklit ettiğimiz bir şeyi dejenere etmekteki maharetimizle yılbaşını da manasız ve mantıksız bir hale sokmuş bulunuyoruz.

        Yılbaşı, karanlık kilise ve havraların fanatik ve fundamentalist papaz ve hahamlarının, bir yıl daha ayakta durabilmek için, ölesiye sarıldıkları bir propaganda fırsatı oluşturmaktadır. Yılbaşı, Siyonistlerin protokolleri içinde; ülkeleri zayıflatmak, çökertmek, güçsüzleştirmek yönünde teşvik ettikleri kumar, içki, zina, israf, eğlence, can ve mal kaybı, boş işlerle uğraştırma, iş veriminin düşürülmesi, kültür emperyalizmi ve inanç erozyonu açısından da mutlaka terk edilmelidir. Yabancılara karşı şuursuz bir sevgi, taklit ve benzeme kompleksindeki fertlerin ve cemiyetlerin “inanç erozyonu”na uğradıkları ve uğrayacakları, dinimizde veciz bir şekilde izah edilmiştir. Rasülüllah Efendimiz’in Müslümanlara ışık tutan mübarek sözlerinde bu benzeşme, tüyler ürperten bir kesinlikle dile getirilmiştir: “Men teşebbehe bi kavmin fehüve minhüm” Yani, “Bir kavim, kendini başka bir kavme benzetirse, o onlardandır” diye ifade buyurulmuştur. Kendi milli, dini, ahlaki, ictimai değerlerini çiğneyerek, başka bir inancın “çarpık gelenekleri”ni taklit etmek, batıl ve temelsiz bir inancın bunalımlı insanlarına benzemeğe çalışmak… Ne korkunç bir ictimai bir hastalık. Taklit etmeye çalıştığımız Avrupalının bu konudaki tavrına bir göz atalım isterse..İngiltere’de Yılbaşında Noel Baba Yok!

       Memleketimizde çılgınca kutlanan (!) Hıristiyanların dini bayramı Noel’de “Noel Baba” temasının kullanılması, İngiltere’nin Birmingham şehrinde Konsey tarafından, diğer dinlere mensup insanları rahatsız ettiği gerekçesiyle yasaklandı. Müslüman Türk çocuklarının beynini yıkayan hurafe Noel Baba artık İngiliz caddelerinde dolaşmayacak. Şehrin önemli cadde ve merkezlerinde dükkânların, yılbaşı maksadıyla ışıklandırılmasını da yasaklayan konsey, Merry Christmas (Yılbaşı kutlu olsun) mesajlarının da rahatsız edici şekilde kullanılmasını yasakladı. İngiltere’nin büyük şehirlerinde bu tatbikata gidildiğini belirten konsey üyeleri, şehirdeki diğer dinlere mensup insanların, yılbaşı kutlamaları sırasında rencide edilmesinin önüne geçmek ve Hıristiyanlık geleneklerinin zorla kabul ettirilmesini önleyerek din hürriyetinin kısıtlanmasına seyirci kalmamak için bu kararın alındığını söylediler. Hazret-i İsa (a.s.)’ın doğuşunu temsilen düzenlenen gösterilerin de, halka açık yerlerde yapılmasını yasaklayan “konsey”, yılbaşı kutlamaları sırasında kilise çanlarının da sırf bu maksatla çalınmasını yasakladı. Ayrıca konsey, din mozaiğinin oldukça girift olduğu Birmingham şehrinde, Hıristiyanların, dini bayramlarını kendi evlerinde kutlamaları ve taşkınlık yapmamalarını istedi.

       Bir mümine yakışan, ömründen geçen günler ve yıllar ile ölüme ve kıyamete yaklaştığını dikkate almak, yılbaşı kutlamaları bahanesiyle haramlara dalmak değil, Peygamber Efendimizin “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” buyurduğu gibi her fırsatta kendi muhasebesini yapmaktır. Mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam dini, insanlığa yön vermek, hak yolu göstermek ve hayata tatbik edilmek üzere gönderilmiş ilahi bir sistemdir. Hedefi, insanları dünyada ve ahirette saadet ve mutluluğa götürmek olan İslam’ın hiçbir sisteminde, iktisadi, ictimai, hukuki, ilmi, fikri, ruhi ve kültürel hiçbir görüşünde noel ve miladi yılbaşı kutlamanın yeri yoktur.

Mağlup milletler galiplerin adetlerini taklit ederler. Bir milletin temeli ve kökleri, o ülke insanının milli-manevi değerleri, örf ve adetleri, velhasıl irfan ve ahlakıdır. Diğer bir tabirle “milli kültürü”dür. Maalesef Tanzimat’tan bu yana, özellikle son yıllarda bazı basın ve medya yoluyla milli kültürümüz bilerek ya da bilmeyerek amansızca imha yarışına girilmiştir. Müslüman-Türk insanının aile yapısı dejenere edilmekte, kendi milli ve dini örf ve adetlerimizin yerine Batı’nın çürümüş-kokuşmuş, zararlı örf ve adetleri ikame edilmeye çalışılmaktadır. Milli-manevi değerlerimiz korkunç bir tahribat bombardımanı ile karşı karşıyadır. Bunlardan biri, hatta en önemlisi de yılbaşı kutlamalarıdır.

      İbni Haldun’un Mukaddime’sinde ortaya koyduğu,”Mağlup milletlet, galip ve fatih milletlerin örflerini, adetlerini ve an’anelerini taklit ederler” teşhisi doğrudur. Aydınımızın hiç de azımsanmayacak bir bölümü, Hıristiyan Batı kültür potasında eriyerek, Batı medeniyetinin temsilcisi, hatta müdafii haline gelmiştir.Bu temsilcilik gayretini teknikte, ilimde, birtakım keşif ve buluşlarda değil, sadece örf, adet, eğlence v.b. konularda göstermektedirler. Yabancıların ilim ve tekniğini bırakıp, örf ve adetlerini, yaşayışını, kültürünü, giyim şekillerini almak medeniyet olamaz. Bu olsa olsa, kendi öz benliğini inkar etmek ve basitleşmek olur.

     Bakınız, 1990 yılında Londra’da BBC yayınları arasında çıkan “Misyonerler” adlı kitabın Müslümanlar ile alakalı kısmında aynen şunlar yazılı: “Müslümanları Hıristiyanlaştırmak imkansızdır. Onları Hıristiyanlaştırabilmek için önce onları dinden uzaklaştırmak gerek. Bu hususta her türlü faaliyeti yaparken adına “çağdaşlaşma” deyiniz.”

     Osmanlılar zamanında “muasırlaşma” diyen misyonerler, günümüzde de “çağdaşlaşma” maskesini kullanmaktadırlar. Ne yazık ki birçok insanımız, hala bu “çağdaşlaşma” tuzağına kapılarak kendi dinini, kendi örf ve adetini bırakıp, bu oyuna gelmektedir. Memleketimizde kutlanan (!) yılbaşı rezaletlerinin altında da hiç şüphesiz bu maksadın yattığını hatırdan çıkarmamak lazımdır.

Evet, bugün Noel ve Noel Baba rezaletleri, yılbaşı çılgınlıkları adeta teşvik edilmektedir. Bu korkunç çöküntüyü, ancak kendi öz benliğimize, yani kendi ahlaki değerlerimize, örf ve adetlerimize sahip çıkmakla durdurabileceğimiz ise gayet açıktır.

İnsanımızın birçoğu geçim sıkıntısı çekerken ve ülkemizin bir yığın iktisadi-ictimai meseleleri dağ gibi ortada iken, yapılan yılbaşı israfı ile yalnız manevi yönden değil, maddi bakımdan da çok şey kaybettiğimiz aşikardır. Çam ağaçlarına ve hindi sürülerine savaş açmak, içki şişelerini boşaltmak, kumar masalarında küflenmek, birçok genç dimağların böyle bir gecede alkolle tanışması, trafik kazaları ile kaybedilen canlar ve milli servetler hep bu gecenin kayıplarından değil midir? Kaldı ki Hz. İsa’nın doğumu vesile edilerek kutlanan Noel’in ve yılbaşı kutlamaları(!)nın gerçek Hıristiyanlıkla da bir alakası yoktur. İsa aleyhisselam’ın doğum tarihi ne yılbaşı, ne de yıl sonu olarak Hıristiyanların zannettiği gibi değildir. Hz. İsa Milat’tan çok önce yaşamıştır. Zaten Hıristiyanlar dahi bu konuda hemfikir değildir. Bu uygulamalar Batı’ya ve Hıristiyanlığa Putperestlikten geçmiştir. Şöyle ki: Hazreti İsa’nın doğum günü kesin olarak bilinmediği için ilk Hıristiyanların Hazreti İsa’nın doğumu için kutladıkları özel bir gün yoktu. Doğu Roma İmparatoru Konstantin putperestken miladın 313. senesinde Hıristiyanlığı kabul etti. Putperestlikten birçok şeyi ve “teslis” (üçlü ilah)inancını da Hıristiyanlığa soktu. Teslis inancına karşı gelen Aryus’u öldürttü. M.S. 325’te İznik’te toplanan din konseyinde, güneşe tapan putperestlerin adetlerinin kabulü ile Güneş tanrısının doğum günü varsayılan  25 Aralık yılbaşı kabul edildi. Hıristiyanlar da Hazreti İsa’nın 25 Aralık’ta doğduğunu kabul ettiler. Neticede Noel ve yılbaşı kutlamaları(!) M.S. 354’te Roma’da başlamış oldu. “Noel Baba” diye bilinen Aziz Nikola da M.350 yıllarında Anadolu’da Myra (bugünkü Demre-Antalya) da  yaşamış, çocuklara özel armağanlar getirdiğine inanılan efsanevi bir kişiliğe bürünmüştür. “Noel Baba” haline sokulması önce Almanya’da görüldü. Daha sonra da Amerika’ya yerleşen Hollanda’lı  Protestanların gayretleriyle ABD ve İngiltere’de kutlanan çocuk bayramlarında yer verilmeye başlandı. Noel yortusunun da koruyucusu olarak kabul edildi. Hıristiyanlığın sembolü haline geldi. Türkiye’de özellikle son yıllardaNoel Baba’ya karşı bir sempati olduğunu, maketlerinin satıldığını müşahede ediyoruz. Üzülerek belirtelim ki, sırtlarındaki çuvalları tıka basa kültür emperyalizminin türlü göz alıcı, alacalı bulacalı hediye ve oyuncakları ile pusuda bekleyen Noel Babalar Jingle Bell şarkısını söyleyerek, Mehmetçiğin süngüsünün ucunda sürüldükleri yurdumuza evlerimizin bacalarından değil kapılarından ellerini-kollarını sallayarak girme fırsatını ve hakkını bulmaktadırlar.

Kısaca Noel ve yılbaşı kutlamalarının ne dini ve ne de milli benliğimizle hiçbir alakası yoktur. Bizim dini bayramlarımız vardır. Bizim dinimiz mükemmel ve mükemmildir.

Noel ve benzeri gayri Müslim adetlerinde içki, fuhuş, israf, cinayet ve her türlü olumsuz haller vardır. Bizim bayramlarımızda insanlık, güzel ahlak, büyüklerin ellerinin öpülmesi, hastaların ziyaret edilmesi, küslerin barışması vardır.

Noel ve yılbaşı kutlamalarında maalesef alkolün de etkisiyle yüzlerce insanın trafik kazaları v.b. sebeplerle ölmesi ya da yaralanması, hayatların kararması vardır. Ailelerin perişan olması, neslin karışması vardır. Halbu ki bizim bayramlarımızda gönüllerin ihyası, kalplerin hoşnut edilmesi vardır.

Merhum Arif Nihat Asya dediği gibi: “Biz, muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz. ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.”

Evet, bir müslümanın, gayri Müslimlerin adetini, yılbaşı maskesi-yutturmacası altında kutlaması, Allah korusun, itikadi yönden de onu tehlikeli uçurumlara iter. Zira yılbaşı ne niyetle kutlanırsa kutlansın, bu adetin Hıristiyan din kültürü sınırları içinde yer aldığı açıktır.

Onun içindir ki, kendi milli, dini, ahlaki, ictimai değerlerini çiğneyerek, bir başka inancın “çarpık gelenekleri”ni taklid etmekten, batıl ve temelsiz bir inancın bunalımlı insanlarına benzemeğe çalışmaktan kaçınalım. Yılbaşının dünyevi birçok işimizde bir takvim yılı başlangıcından öteye bir şey olmadığını bilelim.

Mevla Ümmet-i Muhammed’i ve evladını muhafaza buyursun. Resül-i Zişan Efendimiz hürmetine, sevgililerinin yüzü suyu hürmetine...

    HOS GELDİNİZ...

    Merhabalar...
    Bu site; çalışmalarımı, yazılarımı, tasarımlarımı, şiirlerimi, halkla ilişkiler alanında ilgili paylaşımları paylaştığım kişisel bir web sitesidir.

    Genel olarak iletişim ve insan ilişkileri üzerine paylaşımlar bulunmasının yanında harici her türlü şahsi çalışmalarımı ve projelerimi bulabilirsiniz.

    Sevgi saygı çerçevesinde yorumlarınızı,desteklerinizi ve önerilerinizi bekliyorum.

    Teşekkürlerimi rica ederim

    Bedii Durmuş
    (İLETİŞİM MÜHENDİSİ)

    Picture

    ARŞİV

    October 2010

    KATEGORİ

    All
    Halkla Ilişkiler

    RSS Feed

    View my profile on LinkedIn